İŞTE YAŞADIĞIM FIKRA GİBİ BİR KAÇ OLAY
Yıllık izin için Rize’ye doğru yola çıkıyoruz. Yolculuk boyunca duyduklarımla gördüklerim bile bir kitap doldurmaya yeter.
KOCA UÇAĞI YAPTINIZ GARDOLABI UNUTTUNUZ
Bir hemşerimiz elbise kılıfına koyduğu ceketini hostese uzatıyor: “Al habuni gardiroba as” diyor. Hostes, “Uçakta öyle bir sistem yok, lütfen ceketinizi başınızın üstündeki el bagajlarının konulduğu yere koyar mısınız” deyince hemşerimiz soruyor: “Koskoca uçaği yapmaği bildunuz da da bi gardirop yapamadunuz mi?
NİYE? ÇANTA ELUR Mİ?
Yerime oturuyorum. Fotoğraf makinem benim için önemli. Yanımda boş bulunan koltuğun üzerine bırakıyorum. Uçak kalkışa geçerken hostes yere düşmemesi için makineye de emniyet kemeri takmamı istiyor. Bu isteği duyan hemşerimiz, hostese dönerek: “Niye emniyet kemeri taksun ona, uçak duşersa çanta elur mi diyor.
UÇAK KAÇ PARA?
Uçakta yer alan iki işadamı hemşerimiz boş olan birinci sınıf koltuklara geçiyorlar. Hostes nazik bir dille bu koltuklarda yolculuk etmek için önceden buna göre bilet almanız gerekiyor diyor. Hemşerimiz: “cetu bileti kaç liradur, diyor. Hostes ne kadar dil dökse de işadamı hemşerimizi ikna edemiyor. Uzun konuşmalardan sıkılan işadamı sonunda şöyle diyor: Fazla uzatma da uçak kaç liradur?
TERSANECİ DEĞİL, DERSANECİ
Trabzon Havaalanından Minibüsle Rize’ye doğru giderken bizi karşılayan Güneysulu anlatıyor. İki Rizeli birbirleriyle konuşuyor,üçüncü bir hemşerilerini işaret ederek:
- Ula habu ne iş yapayi?
- Tersanecidur, tersaneci.
- Vuu! Ben oni oğretmen biliyidum.
- E tamam da ben da ayni şeyi söyliyirum.
(Aslında dershanede öğretmenlik yapan arkadaşı için dershaneci demek istiyor ama d yerine t ‘yi kullanınca ortaya bu manzara çıkıyor. )
BEN SENİ ZENCİ SANDUM
Rize’ye varıyoruz. Yanımızda Türkçeyi oldukça düzgün konuşan, Moritanyalı zenci Muhammet (Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesinde öğrenci) var. Güneysulu bir hemşerimiz Muhammet’in düzgün Türkçesine şaşıp şöyle diyor: “Vuuu! Ben seni zenci sanmiştum. Halbuki sen Türkçe konuşiyisun”
BAHA BİŞE DEMEDİ
Hasret özlem bitti. Nihayet Rize’deyiz. Rize bildik Rize. Liman Lokantası’nda yemek yiyoruz. Bir Hemşerim diğerine üzücü bir haber veriyor : “Yahu filancının Ahmet öldü, biliyormusun? Diğer hemşerimizin yanıtı tam gündelik fikra : “Yahu dün görüştük bana baha bişe demedi”. Acıya gülmek bu olsa gerek.
ŞEYTANIN ARKADAŞI
Yine Karakan Büfe’nin arkasında oturuyoruz. Köksal Hapeloğlu abi arkadaşının hac hatıralarını anlatıyor : Hac görevini eksiksiz yerine getirdi. Yalnız şeytan taşlamaya başladığında orada bulunan bir tanıdığı “dur ne yapıyorsun kırk yıldır arkadaşlık ettin onla şimdi taş atıyorsun ona” demiş.
RİZE’DE HAFTA İKİ KEZ YAĞMUR YAĞAR
Rize’ye misafir gelen biri Rize’liye sorar:
-Burada her zaman yağmur mu yağar?
Güneysulu, ‘yok’ der.
-Burada haftada sadece iki kez yağmur yağar. Biri üç gün sürer, diğeri dört gün.
Fatih Sultan KAR / İST